31 Aralık 2013 Salı

2 0 1 3 ' Ü N S O N Y A Z I S I / B Ü Y Ü M E K

B Ü Y Ü M E K

Sanırım büyümek insanın istediklerini daha iyi bilmesine sebep oluyor.
Büyüdükçe akıllanıyor musun bilmiyorum ama kendin ve etrafınla ilgili bazı konularda daha emin olduğun kesin.
Kendinden, etrafındakilerden, ne istemediğinden, bazen de ne istediğinden, neyi, kimi, ne zaman istediğinden gitgide emin oluyorsun.
Korkularından, endişelerinden, aşkından, tutkularından, bağımlılıklarından, bağlılıklarından, saygından, sevginden, sevgilinden gitgide daha emin olmaya başlıyorsun.

Zamanında korktuğun anlardan korkmayabiliyorsun.
O asla içinden çıkamayacağını düşündüğün anlar vardı ya, onlar da geldi geçti artık boynun daha dik durabiliyorsun.
Bi zamanlar yaptığın hatalardan ders alıyorsun.
Bir daha yapmamak üzere kendine sözler veriyorsun, bu sözleri daha iyi tutabiliyorsun.
Sevdiğin insanları zedelememeye çalışıyorsun, her geçen gün buna daha çok çalışıyorsun.
Saygının önemini her geçen gün daha iyi anlıyorsun. Her canlıya saygının önemini.

Hep beraber büyürken senin benden, benim senden bi farkımız olmadığını anlatmaya çalışıyorsun. İkimiz de insanız diyorsun. Aynıyız bak, tamamen aynı.

9 yaşındaki 10, 30-31, 59-60 oluyor, bi diğeri 13 sene daha yaşarsa 100'ü görecek. Sağlıkla, huzurla, mutlulukla, en az acıyla, bereketle, BARIŞLA, sanatla, değerbilerek sevgi ve saygıyla geçsin yeni yaşımız.

"Öz"le ilgilenmeye davet ediyorum hepimizi, gerisi gerçekten boş gibi...

Hepimize sağlıklı büyümeler.





10 Aralık 2013 Salı

E G O İ S T A N

E G O İ S T A N


Bir varmış bir yokmuş diye başlamaz mı masallar?
-Miş'ler, gibiymişler, işler, güçler,
-Di'ler, -de'ler, -da'lar da eklenince, uzar da uzar masallardaki yeni yeni uydurmalar.
Madem âdet böyle, ben de öyle yapacağım o zaman.
Bu masaldaki şehrin adı; Egoistan.

Kimilerinde yok bile var, kimilerinde var bile yok burada.
Ayna ayna söyle bana...
Gerisini ayna biliyor ya, sensin diyecek en güzel, sensin en iyi ve de özel.
O zaman güzelsin diyen ayna uygun, diğerlerine kim baksa mahzun.
Aynalar burada yapılmış.
Sırlarına para çakılmış.

Bu masalda, Egoistan'da, kendini izler, egosunu besler insanlar.
İnsanlığını gizler, bencilliklerini gösterirlermiş hiç çekinmeden.
"Ben"lerin hükümdarlığında kendilerini kandırır durur,
Birbirlerine habire bişeyler yutturur, 
Uyumaz ama uyutur,
Ama en önemlisi de, unutmaz ama unuttururlarmış.

Varsa da ver bana, yoksa da bana.
Ne kaldı sende?
Kalanı ver bana! 

Bende olmayan tek şey vardı, o da... "Yok"tu.
Artık "yok" da var bende.

E masalın tamamı böyle.
Yani bitti böyle anlamlı bi yerde.
Onlar ermiş muradına...
Biz yeni yeni masallar anlatmaya...

2 Ekim 2013 Çarşamba

D U R M A K / S T O P



nedir? 
Hangi canlı duruyor? -ben duruyorum.  Zaman zaman gerçekten duruyorum. Hiç birşey yapmadan sadece yatıyorum. Ne bedenim kıpırdıyor, ne ruhum. Kafam da dursa öldüm demek. 

nasıl?
Basbayağı. Varolan bir sürü düşüncenin içinde oturup durursunuz. Düşüncelerden oluşan bir fanusun içinde. Hiç kıpırdamadan.

ne zaman?
Her zaman olabilir. Yalnızken, sıkılmışken, karşındaki sürekli olarak konuşurken, anlaşılmamana ramak kalmışken, şarkı bile söyleyecek gücün yokken... Durursun. Gidecek yer kalmaz. Uğraşacak güç olmaz.

nerede?
Çoğunlukla sana ait olan bi yerde. Ama her yerin sana ait olduğu zamanlar da olur. Sahilde, yatakta, tv karşısında, yıkanırken, tuvalette, otururken... Hareket yokken.

neden?
Zaman daha hızlı geçiyor. Olabilir mi? Evet olur. Yaptıklarınıza o kadar konsantre olamıyorsunuz ki, çalışırken zaman o kadar akmıyor ki, durmaya karar veriyorsunuz. Sadece durmaya. Dururken sorun yok. Zaman akıyor, size bulaşmadan. Siz duruyorsunuz, zamana karışmadan.

ne demek?
Yarın güzel aksın diye bugünden feragat etmek demek durmak







29 Ağustos 2013 Perşembe

İ L K Y A Z I - G Ü Z E L İ K İ L İ


İlk yazı derken tahmin ettiğiniz gibi bir ilk yazı değil tabi. Hani gerçekten hayatımda ilk kez yazı yazıyormuşum gibi anlaşılmasın. Yazmaya başladığım ilk tarihten itibaren, ki bu yazı yazmayı öğrendiğim zaman tutmaya başladığım günlüklerle başlar, hep kağıt-kalem, hatta silgi-kalemtraş insanı oldum ben. Bu yazıya ise, yukarıda ismi geçen "güzel ikilileri" kullanmadan yazdığım ilk yazı diyelim. 

Elinde bir kağıt bir de kalem olunca daha bi farklı hissediyor insan. Ne yazmak isterseniz isteyin; şarkı sözü olsun, öykü veya günlük olsun, tuttuğunuz o kalemin yazıdaki yeri bambaşkadır. Bir çok sebebi var bunun. Mesela el yazısındaki estetik ne Times New Roman'a benzer, ne de Helvetica'ya. Herkesin farklı el yazıları vardır. Parmak izi gibi bişeydir o. Neredeyse el yazısından ne tür yazdığınızın analizi bile yapılabilir. 

- Kalem ve kağıt olunca elde, sanki daha bi yazası gelir, daha bi sanatçı, daha bi üretken, daha bi özgür hisseder insan. Kağıdının kenarına istediğini çizer, gerekirse notunu alır, istemezse siler, karalar, üzerini çizer... Daha doğadan, daha içsel olur insanoğlunun ağaçtan yarattığı kalemle, kurşundan kalemi alınca eline. Bir de arada bi kurşunu traşlayıp, silip, ağacın üzerindeki duruşuna ayrı bi hava katarsanız, işte o zaman daha da yakışıklı olur artık yazdıklarınız.


- Kağıt kalemla yazı yazmanın ritmi de bilgisayarda yazmanın ritminden çok farklıdır. Birine Bossa nova, diğerine Merengue diyebiliriz mesela. 

- Gelelim işin sağlık yanına; Ekrana bakmaktan gözleriniz bi süre sonra yanar, mahvolur. O çirkin elektrik akımını parmaklarınızın en ucundan omuz başlarınıza kadar hissetmek zorunda kalırsınız ve pek tabi sırtınız ağrır rahatsız bilgisayar masalarında oturmaktan. Oysa ki dilediğiniz komforda kağıdınızı kaleminizle buluşturabilir, saatlerce yazabilirsiniz. Kaleminizi kullanmadığınızda çevirebilir ve parmak egzersizleriyle asla sıkılmazsınız. Ustaları vardır bu kalem çevirme işinin; dikey olarak harikulade çevirebildikleri gibi bir de yatay olarak da çevirenler vardır. Genelde çok ders çalışanlar bu parmak jimnastiklerinde daha başarılı olurlar.

- E bi de madden de pek çok yandan daha mantıklı. Başta elektrik parası yok. Sonra bilgisayar parası neree, kağıtla kalem nere?!


Eski kafalılık mı? Nostalji mi? Kendi kendini bi havalara sokmak mı bilemiyorum ama o daha ilkel olan sistemin bana daha yardımcı olduğunu çok net. Yeri geldiğinde peçete kenarlarına alınan notların sonradan yeniden ağaç olabilmesi daha olası geliyor.


Müzik yazarken de öyle. Azıcık şarkı yazıyoruz ya hani, şimdiye kadar onları hep yine eski dostlar kağıt ve kalemle yazdım, hala da öyle yazıyorum. Üşenmeden ölçü çizgisiz porteleri cetvelle dörde (genellikle) bölüyorum sonra başlıyorum karalamaya. 


Pişti oynamaya başladığım yaştan beri "güzel ikilileri" severim. Tom ve Jerry gibi, Edi'yle Büdü, sonraları rakıyla-balık veya şarapla-peynir gibi... Hayatımın sonuna kadar yazı yazabilmek istediğime göre nasıl yazacağıma da ben karar vereyim değil mi? Vazgeçmem şart mı kağıdımdan kalemimden? Minicikken bile kırtasiyeye gider orada harcardım harçlıklarımı. Bakın bi deneyin. Kağıt kalem kullanın yeninden. Çok daha iyi geliyor gerçekten. 


Yeri gelmişken şunu da ekleyeyim...





Not / İtiraf: Bu yazının da çoğu ilk etapta kağıt-kalemle yazılmıştır.